Hayattaki tutkusu "koleksiyon"u olan ve buna ölesiye sarılan bir insanın mütevazı ama bir o kadar da vurucu hikayesi : 11 e 10 kala
Kendi seçimleri ve inandıklarına "bu derece" bağlı bir insana hissedilen duygular ne çok: saygı , hayranlık, şaşkınlık.. Hayatta inandıklarımızı başkalarına onaylatmak, destek görmek kaygımıza yenik düşüyoruz. Kimimiz daha çok kimimiz daha az. Bu miktar insanın kendine olan saygısını ve güvenini gösteriyor. Ama bazen de bu tarz "egoik" terimleri(özgüven, özsaygı) gerçekleştirmek adına olmayabiliyor bu kendi bildiğini okuma hadisesi. Mesela 11 e 10 kaladaki (anti-?)kahraman Mithat Bey... O çok da gösterişli bir şekilde gerçekleştirmiyor aslında inandığı gerçekleri. Bağlılığı birçok kişiyle arasında engel oluşturuyor ama o bu rüzgarlardan hiç sarsılmadan etkilenmeden yolunda yürümeye devam ediyor. Mütevazı bir tavrı var, ben kendi bildiğimi okuyorum derken kendini yüceltmiyor, kendini beğenmişçesine diğerlerine küçük bakarak yapmıyor bunu. Kapıcı Ali birgün bir gazeteyi almadığında " sen bu koleksiyon işini anlamıyorsun" gibi bir üstten görme azar yerine "napıcaksın? nerden bulucaksın?" şeklinde hala kendi ilgisini rotasından hiç saptırmadan bakıyor duruma. Kişiler, olaylar diğer herşey onun için bir dış etken gibi ve aslolan koleksiyonu.
Son olarak filmin son sahnesi ise çok estetik ve filmin en üst noktası. Boş bir oda bir masa ve üzerinde bir şişe votka. Terkedilmişlik. Aldatılmışlık. Ve boşluk. Mithat Bey yine de koleksiyonun parçası olan gazetesini yerden alıp çıkıyor. Ve onun için hayat olduğu yerden devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder