Gaziantepe günübirlik ya da 1-2 günlüğüne gelen yerli-yabancı turistler artıyor. Havalanında her daim elinde torbalar, mutlu yüzler görmek mümkün.
Çeşit çeşit baharatların ve kuruyemişlerin satıldığı Almacı Pazarı en popüler yerlerden. Bildiğimiz baharat ve otların dışında ilginç bir ürün olarak "kil" satılıyor. Kil hem bir temizlik ürünü olarka kullanılıyor, hem de bazı kişiler bu kili yiyebiliyorlar. Taş döktüğüne inanılıyor. Ayrıca "kurşun" döktürmeyi hep duyarım ama ilk defa bu pazarda gördüm, boncuk gibi bişey bu kurşun dedikler şey. Bu pazarda pembe renkli olarak görebileceğiniz fıstıklar taze antep fıstığının kurutulmuş halleridir. Yaz sonunda "ben" ismi verilen bu fıstıkların taze yaş hallerini pazarda bulabilirsiniz. Kasımda da kurutulmuşlarını bulabilirsiniz.
Ayrıca hala zanaatkarların el yapımı ürettikleri çeşit çeşit bakırdan yapılma ürünler de Bakırcılar çarşısında görülebilir. Karşılıklı dükkanlarda genelde aynı ürünler bulunuyor. Yumurta tavası, çaydanlık gibi.
Antepte güzel müzeler de var. Zeugma müzesi çok güzel bir müze. Sanata, tarihe, mitolojiye az da olsa merakı olan biriyseniz muhakkak görmelisiniz. En aklımda kalan mozaik deniz tanrısı Poseidon'un tasviri idi. Daha birçok sahneler, mozaikler var. Antepin mutfağını anlatan bir müze de var: Emine Göğüş Mutfak Müzesi. Müzenin en gitmeye değer yanı Antepin mutfağında ne kadar çok ve değişik yemek olduğunu size göstermesi. Bunların içinde Erik kebabı, yeni dünya kebabı gibi belki de hiç duymadığınız kebap çeşitleri bulunmakta. Ayrıca müzede günlük 2-3 çeşit yemek içeren menüsü ile ufak da bir restoranı bulunmakta. Müzeyi gezdikten sonra bu yemekleri tadabilirsiniz.
Antep mutfağı denince aklınıza sadece et ve kebap gelmesin. Kullanılan yeşillik çeşitleri de zengin. Sonra tatlılar.. insanın hem gözünü hem de midesini sevindiren cinsten. Herkesin aklına gelen baklavanın haricinde taş fırında pişirilen bir kadayıf bulursanız kaçırmadan yemenizi tavsiye ederim. İçecek olarak da yabani bir kekik olan Zahterden yapılan çayı, Melengiç kahvesini, ayrıca özellikle yazın serinleten tadıyla tercih edilen meyan kökü şerbetini denemelisiniz. Meyan kökü şerbetini çarşıyı gezerken geleneksel giyimli şerbetçilerden içebilirsiniz. Melengiç kahvesi ve zahteri ise turistik hanlarda bulunan cafelerde içebilirsiniz. Melengiç kahvesi biraz ağır bir kahvedir, tadı türk kahvesine hiç benzemez. Antep fıstığının yabani bir cinsinin meyvesinden öğütülerek elde edilir.
Antepte gezerken alıp evinize götürmek isteyeceğiniz çok şey çıkacak karşınıza. Antepin meşhur yemenileri herhalde bunların başında gelir. Deriden yapılan bu ayakkabılar hem rahat ve hem de sağlıklı. El dokuması kilimler, bakırdan yapılma mutfak gereçleri, kahve cezveleri, fincan altlıkları, karabiber değirmenleri..
Antepte yemek yemek için kebap salonlarından İmam Çağdaş çok meşhurdur. Ama bana sorarsanız çarşı içindeki ufak salaş dükkanlar çok daha güzel. Salata bar'a denk gelebilecek çeşit çeşit otların, baharatların içinden istediğinizi dürümünüze ekleyebilirsiniz. Dürüm beni kesmez derseniz ardına kebabınızı da yiyebilirsiniz. Kebaplardan cartlak kebabı ciğer kebabıdır. Normalde ciğeri sevmiyorsanız da denemenizi tavsiye ederim. Çok lezzetlidir.
Antepin en eski yerleşim yerlerinden birinin adı "Şehreküstü". Şimdilerde pek de uğranmak istenecek durumda değil. O şehre küsmüş, şehir de ona. Dar sokaklar ve taş evleri ile eskilerde oldukça güzel bir mahalle imiş. Fotoğraf olarak bu mahallede güzel kareler yakalamak mümkün. İstanbulda Balat ne ise Antep için de şehreküstü o diyebiliriz.
Burada yüzünde dövme olan teyzeler görebilirsiniz. Eskiden Antepte kadınlar süslenmek için dövme yaptırırlarmış. Yüzlerinde çeneleri, elleri, vücutlarında da göğüs araları en çok dövme yapılan yerlermiş. Üstelik bu dövmeler herhangi bir uyuşturma yapılmadan iğnelerle yapılırmış. Acıya dayanırlarmış. Kadınlar için güzellik acıdan çok önce geliyor malum.
Bu eski evler bana İzmirin köyünde yaşayan babanemin ve ananemin evlerini hatırlattı.
Eski evlerin dışındaki kapıdan girdiğinizde evin ortasında bulunan geniş bir avluya giriyorsunuz. Avluya "hayat" da deniliyor. Avluda kireçle beyaza boyanmış tenekelerin içine dikilmiş güller, meyve ağaçları kişisel yeşillik alanınızı oluşturuyor. Avlunun etrafında mutfak ve diğer odalar bulunuyor. Benim rahmetli babanem evin bölümlerine oda demezdi, ev derdi. O da işte bu dizilimden dolayı. Çünkü her bir odanın girişi ayrı, ayrı evler gibi. E tabi önceden modern insan apartmanlara tünemeden önce aileler bir arada yaşarlardı. Evlenen çiftler ailelerin yanına yerleşirler, evlerden birinde yaşarlardı.
Eski güzel günler..
Kurban bayramının "kurban" kısmı ile aram iyi olmasa da bayramları severim. Herkese iyi bayramlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder