6 Mart 2014 Perşembe

Yaşar Kemal - Bir Ada Hikayesi 1 - Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana

Bir "Mezapotamya" hikayesi

Yaşar Kemalin daha önce İnce Memed serisini okumuştum. İnce Memedin konusu da, muhteşem tasvirleri de kısmen aklımdadır, silinip gidenlerden değildir.
İnce Memedin atına atlayıp Çukurovada rüzgarda koşuşunu anımsarım hala, sanki gözlerimle görmüşüm gibi..

Yaşar Kemal’in ustalığı sayesinde kitapları okumuyor, yaşıyor insan adeta.

“Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” isimli “Bir Ada Hikayesi” serisinin ilk kitabı da İnce Memedin aklımda yer etmiş tasvirleri gibi muteşem betimlemelerle başlıyor.

Yaşar Kemal, tasvirlerine renkleri ekleyerek açıyor seriyi;

“Tanyerleri ışıdı ışıyacaktı. Deniz sütlimandı, apaktı. Küreklerin ışıltısından başka ses yoktu.
Martılar daha uyanmamıştı. Gün doğmadan önceleri, dünya dümdüzken, deniz işte böyle sonsuz bir aklığa keser……
Deniz daha sütbeyazdı. Kayık, kürekler, gökyüzü, yıldızlar da apaktı. Poyraz Musa da tepeden tırnağa apaktı.”

Renkleri alıyor, birbirine katıyor, dünyasında istediği yerlere serpiştiriyor, kelime oyunları yapıyor.

“Karşı dağların ardı aydınlanınca deniz menevişledi.
Denizin üstünde çok mor, çok turuncu, çok yeşil, çok sarı, çok kırmızı ışıklar kaynaşmaya başladı
….
Bir balık neredeyse bir çocuk boyu, denizden fırladı, havada çakarak, çelik mavisi, çelik yeşili, çelik moru, çelik kırmızısı ışıklarını fışkırtarak, geri düştü..”



Sene 1915.. Anadolunun savaş(lar) sonrasında kavrulduğu, kaynadığı, kaybolduğu yıllar.. Üstüste yaşanan Balkan savaşı, 1.Dünya savaşı ,Kurtuluş savaşı.

Çanakkalede düşen bombaların ardından savrulan vücutlar, ölümün nefesini yüzünde hissetmek, bir an sağlamken bir an sonrasında bacaklarını yitirmek..

Sarıkamışta donan askerlerin arasında sağ kalmak, kendini taşıyamazken ölüleri sırtında taşımak..
Sonrasında belki de görüldüğü için sağ kaldığına pişman olunacak, gözlerin görüp gönlün kaldıramayacağı manzaralar.. yağmalanan köyler, katledilen Yezidiler..
İnsanlığın unutulduğu zamanlar..

Kitap, bütün bu acıların sonrasında Lozan anlaşması ile başlayan mübadele dönemi ile başlıyor. İlk kitabın iki karakteri var. Biri Çerkez, biri Rum. Poyraz Musa ve Vasili.
Anadolu’nun birbirini tamamlayan renklerinden sadece 2 si. Karşıt gibi görünen, zıt gibi görünen ama aslında ying yang gibi bir çemberin 2 yarısı.

Bu iki karakterin kitap boyunca anımsamaları ile gidiyoruz savaş cephelerine, yağmaların göbeğine, su yerine kan akıtan Fıratın kenarına..
Kitap, serinin ilk kitabı olması itibariyle bir giriş bölümü diyebiliriz. Bundan mütevellit bir tanışma kitabı. İki temel konusu var : 1. ana karakterlerimizin geçmişini sorgulama, 2. karakterlerimizi birbiriyle tanıştırma.

Ana karakterlerimizin geçmişini sorgulama sırasında bir yandan da Anadoluyu tanıyoruz. Ve savaşın acılı, kanlı manzaralarını izliyoruz.
Poyraz bir komutan, Vasili de bir asker olarak yer alıyor savaşta.
Poyraz savaş sonrasında bir aşiret reisinin kardeşini öldürüyor.
Anne babasının köyüne gidiyor ve orada kimsenin kalmadığını görüyor.
Aşiretten kaçarak Karınca adasına yerleşiyor.

Yezidiler hakkında da bir bölüm var, bu bölüm aynı zamanda Kardeş Türkülerin bir şarkısının girişinde okunuyordu:

Yezidiler, günde üç kez güneşe döner, dua ederler.. her isteyen, çoluk çocuk, genç yaşlı olsun, şeyh olsun, emir olsun, herkes güneşin karşısına geçer, içinden ne geçiyorsa güneşe söyler.. belki de insan soyunun şimdiye kadar söylediği en güzel dualar onlardır.. belki de en güzel türküler en güzel şiirler bu dualardan çıkmıştır.. belki de mezopotamyanın bütün destanlarının temelinde bu dualar vardır..”


Bu bölüm aslında bize bu serinin bir “Mezopotamya” hikayesi olduğunu anlatıyor. Serinin adı “bir ada hikayesi”. Ama belki de Yaşar Kemal “ada”yı Mezopotamya için bir metafor olarak kullanıyor.

Kitaptaki 2. bölüm ise Poyraz ile Vasilinin birbirlerinin peşlerine düşmelerini anlatıyor. Vasili mübadele ile adayı boşaltan halktan geriye kalmış tek kişi. Adada gizleniyor ve adayı kendi yaşam alanı olarak ilan ediyor. Adaya ilk çıkanı da vurmayı kafaya koyuyor. Ama savaş manzaraları, insan olma halleri, terkedilme, ilk aşkı ve yalnızlık gibi haller çevreler Vasiliyi. Bugün öldürmeyeyim, uyuyan adam öldürülür mü, yorgun adam öldürülür mü diye diye erteliyor.
Peşini de bırakmıyor, kendini gösterip buna bir son da vermiyor. Uzun bir bölümde Vasilinin bir hayalet gibi Poyrazı izlemesini okuyoruz. Kedisi ile balığa çıkıyor, kahvaltı ediyorlar, Kedi zeytin yiyor..

Günler günleri kovalıyor, en sonunda Poyraz’ı bir fırtınadan, ölümden kurtarıyor. Ve 2. Bölümde burada çözüme ulaşıyor.
Poyraz ve Vasili Adeta 2 kardeş oluyorlar.
Yaşar Kemalin ustalıklta tasvirleri, ismini bilmediğimiz çiçekleri, ağaçları kokusuna, rengine, dokusuna kadar en ince detayına kadar anlatması ve kullanılan dil, özenle seçilmiş kelimeler ile tam bir ustalık eseri.

İkinci kitap eleştirimi de ekleyeceğim. Şu anda 2. Kitabı okuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder