23 Haziran 2014 Pazartesi

Yaşar Kemal - Bir Ada Hikayesi 2 - Karıncanın su içtiği

"deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki; karıncalar su içerdi"

Lozan Anlaşması sonrasında Türkiye-Yunanistan arasında yaşanan mubadeleyi her kitabında olduğu gibi insan olma çerçevesinde anlatmaya devam ediyor Yaşar Kemal. Savaşı betimliyor, insanları nasıl hallere soktuğunu, insan dışında ne canlı varsa hepsine zarar olduğunu öyle güzel anlatıyor ki savaştan nefret etmek için bir çok bahanemiz oluyor.

"savaştan geriye kalmış her insan sakattır, yarı ölüdür. savaşmış her kişi savaştan önceki kişi değildir. yıpranmış, sakatlanmış bir kişidir. o kişiler ölünceye kadar mutlu olamaz, o pis dünyayı unutmak için böyle, kaçacak bir ıssız dünya ararlar."

2. kitabın ana karakterleri ilk kitapta birbirlerinin peşi sıra kaçan ve kovalanan Vasili ile Poyraz. 3. kişi olarak ilk kitapta Lena abla katılıyordu. Ve Kadri Kaptan ve annesi.



Serinin 2. si olan kitap ağırlıklı olarak bu 5 karakter çevresinde şekilleniyor. Bu 5'li adaya gelen her yeni karakteri sıcak bir tas çorba ile karşılıyor.  Her gelen önce temizleniyor paklanıyor, belki birkaç gece sakız kokulu yataklarda uyuyor.. ardından Vasili ile Poyraz balığa çıkıyor. Ve koca çınarın altında kuruluyor şenlik sofraları, adalı kimi zaman hüzünlü kimi zaman coşkulu bir şölende yiyor yemeğini. Kocaman bir aile aslında ada halkı, zaman zaman acılarını paylaşan ve zaman zaman güzellikleri neşeyi paylaşan..Ada da hayatın kendisi belki de..

Savaş hepsinin ortak noktası;

“Savaşı biliyorum evladım. Yalnız insanlar değil, atlar, cümle mahlukat, kurt kuş, börtü böcek, kelebekler, arılar, ağaçlar, otlar, hava, su, su da kırıma uğruyor. Ben de savaş gördüm, savaşlara girdim çıktım. Olmaz olsun insanoğlu budur işte.”

Kitabın güzelliklerinden bir tanesi de kürt edebiyatında büyük bir öneme sahip olan faqiye teyran'ın anlatıldığı bölüm. Kürt emir'in oğlu iken, yani istediği herşeyi yapabilecek, istediği herşeye sahip olabilecek iken, efsanevi bir kuşun ardından yaptığı yolculuk anlatılır. Ancak bir Yaşar Kemal kitabında bulabileceğimiz güzellikte tasvirlerle keyifle okunan bir bölüm.

Kitabın kötü karakteri de var elbet. Ada halkının canını sıkan, adaya gelip kiliseyi yıkan, malzemesini sömüren Kavlak Remzi. Bu karakter, savaş sonrası kiliseleri, İzmirdeki konakları yıkıyor, keresteleri satıyor. Hükümetle anlaşıyor, boş köyleri kimseye göstermiyorlar. Kavlak oğlu bütün kıyıların Rum köylerinin evlerini, konaklarını yıkıyor, araba araba kamyon kamyon şehirlere taşıyor. Kavlak oğlu Nişancı Veliden korkuyor sadece. Sonradan halk fırkasından vekil oluyor.

Tarihe dair notlar da buluyoruz kitapta.. Gümülcine Türkleri ve İstanbul Rumları'nın sürgün dışı kaldığını.. Merak uyanıyor içimizde, dönüp tarihi okumak öğrenmek merakı...

Tarih merakına ek olarak doğaya dair tasvirlerle adanın üzerinde ovada, bayırda gezdiğiniz bir rüyada gibi okuyorsunuz kitabı.. 

“Kanım ,menekşe kokusu, menekşe moru akıyor.” Sy.469

Yaşar Kemal doğa sevgimizi uyandırıyor:

"Gece gündüz koku esen bu ince yel nerden geçerek gelir? Ve incir ağaçları yakında oluşacak, sarı, ballı incirler, pembe narlar, her biri çocuk başı büyüklüğünde, bağlardaki üzümler, her şey bir tansıkta. İnsan inanamıyor. Bu küçücük ada bu kadar zengin. Bu küçük ada bu kadar zenginse kim bilir bu dünya ne kadar zengin?"

Bir ada hikayesinde tüm karakterler zaman zaman memleketlerini özlüyor ve bu özleme dair tiratlar oluyor. Bir örneği Kadri Kaptanın annesi Melek Hatundan :

"Ama benim binbir çiçekli, bin pınarlı, bir kadın, bin erkek, bin insanla mengi tutulan dağım yerinde duruyor mola? Şu uzak öteki dağın ardından bir kadın söylüyor türküyü. Türkü de o dağdan bu dağa geliyor: Tez gel ağam tez gel olma muhannet, gurbet icat eden görmesin cennet. Bin pınarlı dağım yerinde duruyor mola?" Sy. 463

Karakterlerin toplandığı güzel bir ekşi sözlük entarisi :

https://eksisozluk.com/entry/22000784




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder