23 Aralık 2013 Pazartesi

Vazifesinin arslanı : Murtaza


Romandan bahsetmeden önce Orhan Kemali  şuradan okuduğum aşağıdaki cümleler ile tanıyalım öncelikle.

“Maddi kaygılar ve “kalemiyle geçinme”sinin bir sonucu olarak çok fazla ve çok hızlı yazmak zorunluluğunu yaşayan Orhan Kemal, sabahın çok erken saatlerinde yazmaya başlar; öğleden sonra yazdığı eserlerini satabilmek için Babıali’de yayınevlerini dolaşır. Yaşadığı maddi sıkıntılar onu, zaman zaman umutsuzluğa sürükler. Her şeye rağmen “romancılık mesleğine duyduğu deli gibi sevgi”nin etkisi altında ilk zamanların heyecanı ile ömrünün sonuna kadar yazmaya devam eder. 93 şiir, 265 öykü, 24 roman ve 5 tiyatro eseriyle Orhan Kemal, “ekmek kavgası”ndan hep yenik çıkar ve bunu bir türlü çözüme kavuşturamaz.”

Yoksulluğu bilen Orhan Kemal, Murtaza romanında vazifesi uğruna çok şeyler kaybeden ama gözü hala vazifeden başka birşey görmeyen, amirlerine sonsuz saygı besleyen sembolik bir karakter yaratıyor.

Romanı bölüm bölüm irdelemek istiyorum:


1. Bölüm : Murtaza, mübadele ile yurda dönen ailelerdendir. Ancak farklı olarak yalan beyan ile fazladan malk mülk sahibi olanlar gibi değildir.Bir gecekondu mahallesinde yaşarlar. Annesi çok hasta olmasına ragmen “uniformalı” bir iş sahibi olmayı bekler Murtaza. Annesi yokluktan dolayı hastalanır ve ölür. Kardeşi ile geçinemezler, kardeşi evi terk eder.

Bütün bu drama ragmen Murtaza görevine aşık, “vazifesin aslanı” olarak hayatına devam eder.

Annesinin ölümüne biraz da olsa üzüntü duyduğuna dair bir pasaj okumuyoruz, hatta annesinin hastalığına karşı kayıtsız şekilde namuslu olmak için ölünebileceğini söylüyor.

“Acımam rahat döşeğinde ölene. Olsun isterse annem. Çünkü akıttı mübarek kanını dayımız kutsal vatan topraklarına, boğuşarak düşmanla. Ölmedi yatağında rahat rahat!” (s.16)

Çünkü dayısı Kolağası Hasan Paşa gibi olmak istemektedir Murtaza, para pul hatta ailesi bile gözünde yoktur, hayattaki tek önemli şey vazifesidir.

Sonunda bekçi olur Murtaza.Asker olamamıştır ama uniformalı bir işi olduğu için hayatından memnundur. Murtazanın tek umudu, tek yaşama sevinci bebek olan küçük oğlu Hasandır.  Küçük oğlu büyüyecek askeri okula gidecek, subay çıkacaktır. Büyük oğlu Hasandan umudu yoktur çünkü askeri okula gitmemiştir ve futbola meraklıdır. Hasan da babasından fellik fellik kaçmakta, ve hatta ondan utanmaktadır.

Murtaza hep tekrar ettiği cümleler ve karikaturize hareketleri ile mahallenin hem alay konusu hem de yaka silktiği bir karakterdir. “Görmüşüm kurs, almışım çok sıkı terbiye amirlerimden”,“Yukarıda Allah, Ankara’da Devlet hem de Hükümet, burada da ben” bunlardan en sık tekrarlananları.

Mahalledeki kedinin bile huzurunu kaçırmıştır Murtaza, kediye çıkıştığı bölümler kara mizahın dorukları idi diyebiliriz.

Bir kısım vatandaş alay etmek için muhteşem bir malzeme bulmuşçasına kafaya alır onu, bir kısım ise yattıkları saate kadar herşeylerine karışan bu adamdan bıkmışlardır.

Bir bölümde Murtaza kahvede kendinden geçmiş şekidle görev, vazife konulu bir konuşma yaparken dinleyenlerin içinden bir kadın bakkalın ekmeği parayla verdiğini söyler. Murtaza ise kendi karısının da böyle düşündüğünü ama vazifenin herşeyden önemli olduğunu söyler. Şehit olan dayısı savaşırken para mı istemiştir ?! Hatta o kadar ki “bir vazife üstündür bir namuzdan” der Murtaza.

2. Bölüm : Mahallenin kedi ile bile kavga eden Murtazadan şikayetleri büyür, emniyet müdürü Murtazadan kurtulmanın bir yolunu bulur. Görevinden bir kumpas ile istifa ettirirler ve bir fabrikaya gece bekçiliğine “tayin” ederler. Bu bölümde Murtazanın fabrikadaki işçilerle, iş arkadaşı diger bekçi Nuh ile çatışmalarını okuyoruz. Burada da ilk bölüm gibi görevinden başka gözü hiçbirşeyi görmeyen bir karakter buluyoruz. 2.bölümün sonuna doğru kitabın kara mizah dokusunun yerine dramatic unsurlar ağır basmaya başlıyor. Fabrikada çalışan kızlarının canlarının tatlı çekişi, Murtazanın kızlarını uyur bulup büyük kızını yere çarpması, kızın ağır hasta olması, Murtazanın doktora verecek parayı avans olarak alırken yaşadığı  zorluklar, doktorun kayıtsızlığı, Murtazanın görev başında dururken kızına ilaçları yetiştirememesi ve kızının ölmesi.


3. Bölüm : Particiliğe dair bir fon buluyoruz bu bölümde. Demokrat partili fabrika çalışanları hala sıkı bir İsmet İnönü taraftarı olan Murtazaya karşı iyice ifrit oluyorlardır. Üstelik bir tartışma sonucu fen müdürü, demokrat partili Nuh’u işten attırır. Bu nasıl olur, halk partili birisi uğruna democrat partili biri işten nasıl atılır. Fabrika Murtazanın istifasını istemektedir, gümbür gümbür. Kitabın dramatik kurgusu Murtazanın tek umudu olan küçük oğlu Hasanın hırsızlıktan yakalanması ile tavana ulaşır. Murtaza oğlunun hapse atılmasını ister.

Kitapta en beğendiğim bölümler mekan tasvirleri idi. Mekanları tasvir ederken içinde yaşayan fakir ve zengin halkın da çok anlamlılıkla tasvir ediliyor olmasını etkileyici buldum

Fakir mahalleyi ve mahalleliyi şöyle tasvir etmiş yazar :

“Yan yatmış, bağdaş kurmuş, çömelmiş yada tam yuvarlanacakken bir yana tutunuvermişe benzeyen harap evler kalabalığından ibaret mahallenin birbirini kesen, çamur içindeki sokaklarından birinde dehşetli bir sarhoş nağrası karanlıkları ürpertti.”

Zengin mahalleyi ve mahalleliyi de şu şekilde :

“Caddenin iki yanı kırmızı kiremitli evler, ağaçlarla çiçeklere gömülü köşkler, yada toprağa bir eski zaman derebeyi heybetiyle bağdaş kurmuş apartmanlar. Evler, köşklerle apartmanlardan pek çoğunun pencereleri bol ışıklarla apaydınlıktı.”

Bu cümlelerle beraber gözümde iki insan beliriyor. Birisinin ayağı yere sağlam basamıyor, ürkek korkak, kendine güveni yok, sağlam bir dayanağı yok, hayata pamuk ipliğiyle bağlı, garantisi yok. Diğeri ise kendine güvenl, heybetli, zengin bir ağa gibi köşede bağdaş kurmuş hizmet edilmesini bekliyor.

Ayrıca kullanılan dilin zenginliği de eserin bir başka güzel tarafıydı. Kalk gidelim yapmak, ayranı kabarmak gibi deyimler ve Zort atmak, fort atmak, cart cart, şark ekspresi gibi argo diyebileceğimiz halk dilinin kullanımı ile roman gerçekçi çizgide olukça başarılı bir yer ediniyor.

Romanın genelini değerlendirmek gerekirse kara mizahın kullanımı, yer ve mekan tasvirleri, roman karakterleri, kraldan çok kralcılığın dramatik öğeler üzerinde işlenmesi ile başarılı bir eser.

Ancak kitabı okurken çok fazla tekrara girilmesi, olay örgüsünün kısırlığı kitabı okurken zorlayan unsurlar oldu. 

Çok yalın ve bence güçlü bir Türkçe kullanılmış olmasına ragmen kurgudan dolayı akıcılığın kaybolduğunu düşünüyorum.

Kaynaklar:
(1) http://www.turkishstudies.net/Makaleler/1890761356_%C3%BClk%C3%BCeliuz.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder